Bu yıl 17’ncisi İspanya’nın Granada kentinde düzenlenen Uluslararası Diyetetik Kongresi’nde, beslenme dünyasına ilişkin son dönemde öne çıkan başlıklar dünyaca ünlü bilim insanlarının katılımıyla tartışıldı. Kongrede beslenme biliminin dünya çapında odaklandığı sürdürülebilir beslenmede karşılaşılan güçlükler gündeme getirilirken, farklı ülkelerde yürütülen sürdürülebilir beslenme projelerinden örnekler paylaşıldı.
Geçmişten günümüze, sağlıklı beslenme güncelliğini hiç kaybetmeyen ve araştırılmaya devam eden bir konu olmakla birlikte; sağlıklı beslenmenin araştırılması, öğretilmesi ve uygulanması kadar, sorunsuz bir şekilde sürdürülebilmesi de önemli bir başlık olarak bilim insanlarının gündeminde yer almaya devam ediyor. Beslenmenin dengeli bir şekilde sürdürülebilmesinin öneminin farkında olan Sabri Ülker Vakfı, 7-10 Eylül’de İspanya’nın Granada kentinde düzenlenen 17. Uluslararası Diyetetik Kongresi’ne katılarak beslenme dünyasındaki gelişmeleri takip etti.
Vakıf, Kongre’de ayrıca, sürdürülebilir beslenme teması dahilinde Türkiye’de en iyi uygulama örneği olarak 5 senedir sürdürdüğü Yemekte Denge eğitimi projesi kapsamında gerçekleştirdiği Besin Tüketim Sıklığı ve Miktarı Araştırması’nın da sonuçlarını ilk kez akademi dünyasına sundu.
“Yemekte Denge” ile sürdürülebilir ve dengeli beslenme
Sabri Ülker Vakfı Bilim Kurulu Üyesi ve Oxford Brookes Üniversitesi Fonksiyonel Gıdalar Merkezi Araştırma Görevlisi Dr. Julian Stowell, Kongrede beslenme dünyasına, erken yaşta çocuklara sağlıklı beslenme alışkanlığı kazandırmayı amaçlayan “Yemekte Denge” eğitim projesini ve çalışma sürecini aktardığı konuşmasında, proje kapsamında gerçekleştirilen araştırmanın da sonuçlarını aktardı.
Beslenme alanındaki bilimsel bilginin yalın ve anlaşılır şekilde halka sunulmasının hedeflendiği, 2011 yılında beri 1 milyon öğretmen, öğrenci ve veliye ulaşan Yemekte Denge Eğitim Projesi kapsamında, Marmara, Ege, Erciyes Üniversitesi’nde Beslenme ve Diyetetik eğitimi alan 140 gönüllü öğrenci ile gerçekleştirilen “Besin Tüketim Sıklığı ve Miktarı Araştırması”nda toplam 618 öğrenciye (İzmir %33, İstanbul %32, Kayseri %35 olmak üzere) ulaşıldı
Araştırmanın sonuçları şu verileri ortaya koyarak, projenin başarısının bir kez daha altını çizmiş oldu.
Sabri Ülker Vakfı Bilim Kurulu Üyemiz Prof. Julian Stowell'in 17. Uluslararası Diyetetik Kongresi'ndeki konuşması;
Queensland Üniversitesi’nde ve Uluslararası Diyetetik Dernekleri Federasyonu’nda beslenme bilimi üzerine çalışmalarını sürdüren Prof. Sandra Capra, uluslararası çapta beslenme uzmanlarının çalışmalarının düzenlenmesinde Uluslararası Diyetetik Dernekleri Federasyonu’nun rolünden bahsederek, ayrıca beslenme biliminin araştırılması ve uygulanmasında karşılaşılan zorluklara değindi.
Capra, sağlık çalışanlarının ve beslenme uzmanlarının, alanlarındaki gelişmeleri doğru uygulayabilmesi ve bu gelişmelerin ölçülebilir olmasının önemi ile birlikte, gelişmelerinin gerçekçi ve insanlar tarafından anlaşılır olması, zaman ve maliyetinin de uygun olması gerektiğini belirtti. Bu gerekliliklerin sağlanması ve sağlık hizmetinin kalitesini arttırmaya yönelik dünya çapında diyetisyenlerin çalışmalarının akreditasyonunun önemine ve Uluslararası Diyetetik Dernekleri Federasyonu tarafından yayımlanmış eğitim programına da vurgu yapan Capra, yalnızca beslenme hizmeti veren profesyonellerin değil, beslenme bilimi üzerine eğitim veren okulların da eğitim kalitesinin standartlaştırılmasının önemine değindi. Capra, hem beslenme alanında verilen hizmetin, hem de beslenmeye yönelik verilen eğitimin iyileştirilmesinin; eğitimci, halk, işveren, akreditörlerin ortak faydaları ile mümkün olabileceğinin altını çizdi.
Kongrede kendi ülkesinden en iyi uygulama örneklerini aktaran bir diğer konuşmacı ise Kanada’dan Maxine Lam idi. Lam, Kanada’nın bir eyaleti olan Manitoba’daki 256’nın üstünde okulda uygulanan okulda kahvaltı programına dair ayrıntıları paylaştı. Program sayesindee dengeli bir kahvaltının yalnızca öğrencilerin sosyalleşmesine olumlu katkı yapmakla kalmayıp; başta sosyoekonomik durumu düşük ailelerin çocuklarının da gerekli besin öğelerini alabilmelerine imkan tanıdığını belirtti. Kahvaltı programının aynı zamanda beslenme alışkanlığının şekillendiği öğrencilik döneminde, çocukların dengeli beslenme hakkında bilgi sahibi olmalarını ve akademik başarılarına katkı sağladığının altını çizdi.
Kanada’dan bir diğer konuşmacı Maria Ricupero; ağırlık kaybına yönelik diyetlerin ve ağırlık kaybına odaklanmadan sağlıklı beslenme alışkanlıklarının kazanılmasının etkilerini mercek altına aldı.
Konuşmasında, 2000-2010 yılları arasındaki 10 yıllık süreçte, Amerika’da ağırlık kaybına yönelik diyet yapan bireylerin %24’ten %54’e çıktığını vurgulayarak, bireylerin sağlıklı beslenme alışkanlığı kazanma hedefinden çok ağırlık kaybına odaklandıklarına değindi.
Zayıf olmak ve fit olmak kavramlarının çoğu zaman karıştırıldığına değinen Ricupero, ağırlık kaybı amacıyla uygulanan çok düşük enerjili diyetlerin, psikolojik sorunlar ve yeme davranışı bozuklukları gibi ciddi sağlık problemlerine sebep olabileceğini vurguladı. Fit olmayan bireyler ile normal ağırlıkta/fit olan bireyler kıyaslandığında BKİ’ye bağlı olmaksızın ölüm riskinde 2 kat artış saptandığını belirten Ricupero, (1) yapılan güncel çalışmalarda, ağırlık kaybını göz önünde bulundurmadan bireylerin meyve, sebze, posa tüketimini artırmasının vücutta kansere neden olabilen oksidatif stresi azaltarak, aynı zamanda vücuttaki insülin duyarlılığını arttırdığını ve ip 2 diyabete yakalanma riskini azalttığını belirtti. (2).
Ricupero, sağlığın sürdürülebilmesinin diyet yapmak yerine, sağlıklı beslenme alışkanlıklarını yaşam tarzı haline getirmekle mümkün olabileceğini, ağırlık kaybı hedefinin yarattığı psikolojik baskının göz ardı edilemeyecek bir etken olduğu ve fit olmak-zayıf olmak arasındaki kavram farkının önemini vurguladı.
Bizimle İletişime geçtiğiniz için teşekkür ederiz.